27 Kasım 2010 Cumartesi

Kendine yakışanı yapmak veya Kötülüğe iyilikle mukabele etmek


Bir kişinin eşeği çamura batmış. Bu kaygı ile adamcağız çok müteessir oluyordu. Eşeğin çamura battığı yer kırdı. Yağmurlar yağıyor, seller akıyor, soğuk yeller esiyor, karanlık her yana eteğini sarkıtmıştı. Eşeğin sahibi bu tasa içinde sabaha kadar kötü sözler söyledi, lanetler savurdu, şuna buna sövdü. Dilinden ne dost kurtuldu, ne düşman, ne ahali kurtuldu ne de sultan.
Adamcağız böyle sövüp saymakta, küfürler saçmakta iken, olacak ya, padişah oradan geçti. Adamın uygunsuz sözlerini işitince ne dinleyebildi ne de cevap verebildi. Fakat kızdı: “- Eşeği çamura batmışsa benim suçum ne! Ben batırmadım ya. Benden ne istiyor, bana niçin sövüyor?” dedi.
Maiyetindekilerden biri padişaha, “- Padişahım, boynunu vurdurun. Dünyadan nam ve nişanı kalksın” dedi.
Büyük padişah düşündü, taşındı, baktı gördü ki adam mihnet içinde bunalmış, eşeği çamura batmış. Zavallı adamın haline acıdı. Uygunsuz, yolsuz sözlerinden kabaran öfkesini yuttu. Tuttu, ona altın verdi, at verdi, kürklü kaftan verdi.
Öfke zamanında merhamet ne güzel şeydir.
Birisi o ihtiyara, “- Ey akılsız ihtiyar! Ölümden nasıl kurtulsun, hayretteyim?” dedi.
İhtiyar şöyle cevap verdi: “- Sus, ben o sırada dertli idim, kendime malik değildim. Bana yakışan şeyi yaptım. Padişaha gelince; o da kendisine yakışan ihsan ve in’amı yaptı.”
Kötülüğe kötülükle mukabele kolay bir şeydir. Mert isen kötülük edene iyilik yap.

Kaynak: Sadi-i Şirazi, Bostan ve Gülistan, Kilisli Rıfat Bilge, s. 120-121

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder