11 Ocak 2011 Salı

Öğrencinin ruhsal gelişimi için onlara rahatsızlık verecek şeyler yaptırmamak

Celal Ökten Hoca, İmam Hatip okullarının kurucularındandır.
İmam Hatip Okulunun ilk açıldığı yıllarda okul tuvaletinin temizliğini bizzat kendisi yapardı. Tabii o zaman daha okulun müstahdemi filan yoktu. Okulun müdürü olduğu halde, bizzat kendisini temizlerdi tuvaletleri.
Bazı hocalar,
“-Ne yapıyorsun Hoca yahu! Tamam anladık, henüz müstahdem kadron yok. Müstahdemin yok, ama koskocaman müdürsün sen. Talebelere yaptır bu işleri”, demişlerdi de Celal Hoca,
“-Hayır,” diye cevap vermiştir. “Talebede kompleks meydana gelir, böyle bir şey yaptırılırsa. Onları komplekse düşürecek şeylerden uzak tutmalıyız. Talebenin şahsiyet teşekkülünü tehlikeye atmamalıyız. Çare yok. Bu işi yapacak eleman temin edinceye kadar bu işi biz yapacağız.”


M. Özdamar, Celal Hoca Kuşağı, MArifet Yayınları, 1994, s. 122'den akt. Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s.259-260
Kastamonulu Mehmet Fevzi (Pamukçu) Efendi (ö.1989) şöyle demiştir: 
“Din nasihattır. Nasihatsız din yoktur. Ağaç kökünden sulandığı gibi, insan da kulağından sulanır. Ashab, kulaktan âlim oldular.”[1]


[1] Feyizlerden Damlalar, Mehmet Feyzi Efendi, haz. Musa Özdağ, İstanbul: Hamle yayınları, 1994'den akt. Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s. 228

Bilmediği hususta susmak

Tabiinden Şa’bi (rh) şöyle demiştir:
-Bilmediği sorulunca, alim kişinin “Bilmiyorum” demesi ilmin yarısıdır. Bilmediği bir şeyde, Allah için susanın alacağı sevap, konuşandan az değildir. Çünkü nefse en ağır gelen şey, bilmediğini kabul etmektir.

İhya, I, 178

Yanlış davranışları sebebiyle dostu terk etmemek

Bu konuda Ebu Zerr Hz.leri şöyle demişler:
-Kardeşin üzerinde bulunduğu (takva) halinden dönüş yaparsa, onu daha evvel sevdiğin gibi, bu defa buğzet.
Ebu Zerr. Hz.leri bu görüşe:
-Sevgi de Allah için, buğz da Allah için, prensibinden hareketle varmıştır.
Fakat ashaptan Ebu'd-Derda Hz.leri başta olmak üzere büyük bir grup, Ebu Zerr’e muhalefet etmişlerdir.
Ebu'd-Derda şöyle demiştir:
-İşlediği bir günahtan dolayı dostunu terk etme. Zira o, bir defasında yalpa vurur, diğerinde ise düzelir.


Bediüzzaman Hz.leri de bu konuda şöyle demektedir:
-Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit, onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir. (Şualar)
İbrahim Nehai de şöyle demiştir:
-Dostunu işlediği bir günahtan dolayı terk etme. Ondan kaçma. Çünkü o, bugün işler, yarın terk eder.
Yine İbrahim Nehai şöyle demiştir:
-Halka, âlimin sürçmesinden bahsetmeyin. Çünkü o, bir defa sürçer, sonra terk eder.
Seleften hikaye edildiğine göre; 2 dosttan biri istikametten ayrılmıştı. İstikamet üzere olan dostuna denildi ki:
-Onunla ilgini kesip ondan uzaklaşmayacak mısın? O dedi ki;
-O, en fazla şimdi bana muhtaçtır. Böyle bir badireye düştüğünde onun elinden tutmalı, onu tatlılıkla uyarmalı ve eski durumuna dönmesi için dua etmeliyim.
Mısırlı velilerden, Şafii mezhebi âlimlerinden İmam-ı Şa’rani der ki:
-Bu, cumhurun yoludur. Ebu Zerr’in yolundan daha güzel, daha emniyetlidir.
Daha güzel olma sebebi; bunda rıfk, celb etme, günahtan dönüşe ve tevbeye götüren inceliğin bulunmasındandır. Halbuki alaka kesildiği ve dostluk sona erdirildiği taktirde, o şahısta günaha ısrar ve devam durumu kuvvetle muhtemeldir.
Sonra fakirlik ve ihtiyaç günlerinde dostunu ihmal etmemek, vefa icabıdır. Dini fakirlik ise, dünyevi fakirlikten şüphesiz daha ağırdır. Başına günah felaketi gelmiş bir dost, dininde fakir bir duruma düşmüştür. Murakabe edilmesi, ihmal edilmesi, hatta düştüğü elem verici o durumdan kurtulması için ona lütufta muamele edilmesi gerekir.

Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s. 144-145

Uygunsuz, ahlaka zararlı kişilerle sohbet etmemek

Hindistanlı velilerden Rükneddin Ebü’l-Feth Hz.leri (ö.1320), cünüplük konusunda şu açıklamayı yapmıştır.
-Cünüplük 2 çeşittir:
Biri kalbin, diğeri bedenin cünüplüğü. Bedenin cünüplüğü bellidir. Kalbin cünüplüğü ise, uygun olmayan kimse ile sohbet etmekten hasıl olur. Bedenin cünüplüğü su ile giderilir. Kalbin cünüplüğü ise, ancak gözyaşı ile giderilir.

Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s.143

Toplumda ilim öğrenmeye ihtiyaç duyulması


Süfyan-ı Sevri, Askalan şehrine gitmiş. Orada bir müddet beklediği halde, kendisine bir şey soran olmayınca, “Bu diyarda ilim ölmüş. Artık benim beklememe lüzum yok. Vasıta ayarlayın gideyim” demiş. Böyle demesi, öğreticiliğin üstün değeri ve ilmin devamını sağlama arzusundandı.[1]


[1] İhya, I, 37

İlim öğrenmenin önemi

Kastamonulu Mehmet Fevzi (Pamukçu) Efendi (ö.1989) şöyle demiştir: 
“Farzdan evvelki farz, ilimdir. Farzın içindeki farz ise ihlastır.”[1]


[1] Feyizlerden Damlalar, Mehmet Feyzi Efendi, haz. Musa Özdağ, İstanbul: Hamle yayınları, 1994'den akt. Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s. 137

İlim adamlarının yanlışları toplumu etkiler


İmâm-ı Azâm hazretleri, bir gün çocuğun birinin çamurlu bir yolda koşarak gittiğini görünce seslendi:
“Evlâdım, dikkat et... Ayağın kayıp da düşmeyesin...”
Çocuk, durdu. Çok iyi tanıdığı Ebû Hanife hazretlerine bakarak şöyle dedi:
“Ey imam... Benim ayağımın kayması mühim değildir. Zîrâ ben düşersem, tek başına düşer, yine tek başıma kalkarım... Ya senin ayağın kayarsa, bu seni takip edenlerin de ayaklarının kayıp düşmesi demektir!”


Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s.117

Çocuğa beddua etmemek


Adamın biri, Abdullah bin Mübarek’in yanına gelip çocuğundan şikâyette bulundu.
İbn-i Mübarek ona:
-Hiç çocuğuna beddua ettin mi? Diye sordu. O zat:
-Evet, deyince, İbn-i Mübarek ona şu cevabı verdi:
-Daha ne şikayet ediyorsun? Çocuğunu bedduanla sen bozmuşsun…


Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s. 98

İnsanları mahcup duruma düşmekten kurtarmak-2


Pir Muhammed Gencevî’nin talebelerinden Molla Muhammed, bir gün evinde gusül alıp hocasının camiine gitmişti.
Namaz vaktinde Pir Muhammed Gencevî mescide geldi. Talebelerine bakıp:
- Ağzı kırık testi ile beyaz taş üzerinde gusül abdesti alan kişi, koltuğunun altında yıkanmamış yer bırakmış, gitsin hemen yıkansın... Buyurdu.
Molla Muhammed, bu sözü işitince, hocasının kendisine hitap ettiğini anladı. Zira kırık testi ile beyaz taş üzerinde gusül abdesti alan oydu. Ancak o kadar insan içinde, çıkıp gitmekten, halini belli etmekten sıkıldı. Ne yapayım? Diye düşünürken, hocasının ona şöyle seslendiğini duydu:
- Molla Muhammed! Nöbetçiler oduna gidecekler. Git onları gönderiver...
Bunun üzerine Molla Muhammed, derhal dışarı çıktı. Gusül sırasında kuru kalan yerini yıkadı. Dönüp namaza yetişti.
Pir Muhammed Gencevî Hz.leri, böylece hem talebelerinin tüm hallerine Allah’ın bildirmesiyle vakıf olduğunu, onları eğitim için murakabe altında tuttuğunu, eksik ve hatalarını hemen gördüğünü onlara hissettiriyor; hem de hatayı düzeltmede güzel bir metodu da-onlara öğretiyordu. Gerçekten hatayı, hata sahibini mahcup etmeden düzeltmenin ibretli bir örneği idi bu yaşanan hâdise...

Mehmet Dikmen, İslam Büyüklerinden Unutulmaz Sözler ve Hatıralar, Cihan Yayınları, 1995, s.79