28 Aralık 2010 Salı

Dünya hayatında mutlu olabilmek


Bir tüccar Mutluluğun Gizi'ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış: Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış.
Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış. Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama Mutluluğun Gizi'ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş."Ama sizden bir ricada bulunacağım" diye eklemiş bilge, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. "Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz."Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayıramıyormuş.
İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. "Güzel, demiş bilge, peki yemek salonundaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvan Başı'nın yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?"Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış.
Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş."Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı" demiş ona bilge. "Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin."İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş.
Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış."Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sormuş bilge. Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş."Peki" demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, "Sana vereceğim tek bir öğüt var: Mutluluğun Gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan. (Paulo Coelho'dan)

Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Öyküler, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 8. bs. 2007, s.  176-177

Özgüven düzeyi ve başarı


Yüzde 100 - Yaptım...
Yüzde 90 - Yapacağım...
Yüzde 80 - Yapabilirim...
Yüzde 70 - Yapabileceğimi sanıyorum...
Yüzde 60 - Belki yaparım...
Yüzde 50 - Yapabilirim...
Yüzde 40 - Yapabilirdim sanıyorum...
Yüzde 30 - Keşke yapabilseydim...
Yüzde 20 - Nasıl yapılacağını bilemiyorum...
Yüzde 10 - Yapamam...
Siz bu başarı merdiveninin neresindesiniz?

Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Öyküler, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 8. bs. 2007, s.  131

Çocuk eğitimine doğum öncesinden başlamak


Eğitim uzmanı Francis W. Parker’a gelen bir kadın:
“Çocuğumun eğitimine ne zaman başlayabilirim?” diye sorar.
Parker, “Çocuğunuz ne zaman doğacak?”
Kadın, “Doğmak mı? Çocuğum şimdi beş yaşında.”
Bu sözleri işiten eğitim uzmanı heyecanlanarak:
“Aman hanımefendi, burada benimle konuşarak boşa zaman harcamayın. Hemen evinize gidip eğitime başlayın. Çocuğunuzun, eğitimde en iyi beş yılını kaybetmişsiniz.” der.

Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Öyküler, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 8. bs. 2007, s.  117

Olumsuz düşüncelerin iletişime etkisi


Bir adam gece yarısı şehrin dışında otomobili ile giderken birden lastiği patladı.
Adam, güç bela otomobili kontrol altına alıp durdurdu. bagaji açıp baktığında otomobilin lastiğini değiştirmek için krikosu yoktu.
Kendi kendine "birinden isterim" diye düşündü. Uzakta bir ışık gördü."şansım varmış ki çiftçi uyumamış. Kapıyı vurur başıma geleni anlatırım."Bana ödünç bir kriko verebilir misiniz?" diye sorarım.
Oda bana "hay hay arkadaş, al işini gör fakat işin bitince geri getir" der diye düşündü. Adam çiftçinin evine doğru yürümeye başlamıştı ki, evin ışıkları söndü. Bu işe canı sıkılan adam kendi kendine söylendi." Şimdi adam yattı, rahatsız ettiğim için kızacak ve belki alet için para isteyecek.
Bende "bu komşuluğa sığmaz ama size bir dolar veririm" diyeceğim. O " Hem gece yarısı beni yataktan kaldıracaksın, hemde bir dolar vereceksin Ha? Ya beş dolar verirsin Ya da Gider Başka yerde ararsın" diyecek Adam kendi kendine iyiden iyiye kızmıştı. Bahçe kapısına geldiğinde söylenmeye devam ediyordu; "Beş dolar ha? Sana bir dolar vereceğim, daha fazla veremem Kör şeytan! Şu aksilik olmasaydı kriko gerekmeyecekti.
Zararı yok, şimdi istediğin parayı vereceğim. Ama bunun düpedüz bir dolandırıcılık olduğunu unutma!"Bu düşüncelerle evin kapısına varmıştı. Kapıyı hızlı hızlı vurdu. Çiftçi kapının üzerindeki pencereden başını uzatarak aşağı seslendi;"kim o? Ne İstiyorsun? Adam durdu ve kapıya bir yumruk daha indirdikten sonra bağırdı: "Senin de, krikonun da canı cehenneme! Malın sende kalsın!"

Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Öyküler, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 8. bs. 2007, s.  104

Tabiatın öğretmenliği


Orison Swett Marden, tabiatın öğreticiliği konusunda şunları söylüyor:
“Evren insanoğlunun anaokuludur. Var olan her şeyin verdiği özel bir ders vardır. Dağlar sağlamlığı ve azameti öğretir; okyanuslar büyüklüğü ve değişimi. Ormanlar, göller, nehirler, bulutlar, rüzgâr, yıldızlar, çiçekler, buzullar ve kristal kar taneleri, canlı ve cansız her varlık, insan ruhu üzerinde bir etki bırakır. Arılar ve karıncalar bile endüstri ve ekonomi dersi verir.”

Akın Alıcı, Hayata Yön Veren Öyküler, İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 8. bs. 2007, s.  89