29 Ekim 2010 Cuma

EĞİTİMDE SOSYAL SORUMLULUK

3/104
3/110
7/164-165

KİTAP

* İçinde çelişki, tutarsızlık olmayacak (2/2-3, 4/82)
* İçinde yanlış bilgi olmamalıdır (39/27-28)
* Otorite tarafından yazılacak
* Toplumsal değişime göre güncellenecek veya yeniden yazılacak (Sahifeler, Tevrat, Zebur, İncil, Kur'an)
* Programının sahibi tarafından kitabın içinde öğretim sürecinde duruma  / geribildirimlere göre değişiklik ve düzenlemeler yapılabilir (Nesh)
* Yazarı haricinde, onun izni olmaksızın, öğretmen dahil hiç kimse kitabın içine bir şey ekleyip çıkartamaz
* Koruma altına alınmalı ki ekleme çıkarma yapılmasın (15/9)
* Toplumda yaşanan problemler dikkate alınacak ve çözümler sunacak (16/64)
* Düşünmeyi sağlayıcı etkinlikler olmalıdır (16/44, 38/29)
* Okuyanın gönlünü ve psikolojisini olumlu etkileyici bir üslup ve içerik olmalıdır (10/57, 17/82)
* Kitaba saygı gösterilmelidir (7/204) Yazarına ve kitaba saygı duyanlar kitaptan istifade edebilirler (2/2-3, 3/138)
* Kitap, kendisine uyulması gerektiğini hatırlatmalıdır (6/155)
* Kitapta sorunlar ve çözüm önerileri sunulmalıdır (5/15-16)
* Kitapta eksik konu olmamalıdır (16/89)
* Dil, üslup ve imlası açık, anlaşılır olmalıdır (39/27-28, 54/17, 73/4)
* Mesajların anlaşılmasını kolaylaştırmak için etkileyici kıssalar ve misaller olmalıdır (39/27-28)
* Grup halinde okunması tavsiye edilir (3/79, 62/2)
* Önyargılarla, sabit fikirlerle okunmamalı (16/98, 25/73, 96/1)
* Önceki kitaplardan gelişmiş olacak, yenilikler içerecek, fakat temel değerler hususunda onlarla çelişmeyecek
* Toplumun ve bireylerin özelliklerine göre yazılacak (Peyder pey indirilmesi)
* Cümle ve paragraflar kısa ve vurguludur. Şiirsel bir dili vardır. Akıl ve gönül dili birlikte kullanılmıştır.

BİR ÖĞRETMEN MODELİ OLARAK PEYGAMBERLER

"Ben muallim olarak gönderildim"
* Okuyarak, sorarak, ilmini artırarak kendini geliştirecek (96/1, 7/163) Hizmet öncesi ve hizmet içi eğitime alınacak 73/1-7, 75/17-19
* Görev yapacağı toplumun içinden seçilecek
* Örnek bir ahlaki yaşantıya sahip olacak (Müddessir, kalem suresi)
* Ahlakı eğitim programına uygundur64/4
* İnsanlarla ve hayatla iç içedir
* En bariz vasfı merhametli oluşudur
* Güvenilirdir (7/68; 26/107-109, 125-127, 143-145, 162-164, 178-180)
* Öğrettiklerine uygun yaşar (11/112; 26/107-109, 125-127, 143-145, 162-164, 178-180)
* Menfaatçı değildir, öğretmenliği parası için yapmaz, eğitim gönüllüsüdür (26/107-109, 125-127, 143-145, 162-164, 178-180)
* Yaşantısı doğrudur ve bu haliyle başkalarına örnek olabilmektedir; yaşantısı dahi bir eğitici programdır 11/112, 22/67, 23/73, 36/4, 42/52, 43/43, 43/61, 64/4
* Peygamberin misyonu 45/48 ve görevleri 2/151
* Etkili konuşur 4/63
* Öğretim yöntemleri: "okuma", "soruya cevap verme", "tebliğ etme (bildirme)" 5/67, "beyan etme (açıklama)", "öğüt verir, nasihat eder"87/9, 50/45, 6/70, 51/55, 88/21, 52/29; "davet eder"28/87, "açıkça söyler, ilan eder (kul)", "sorarak öğrenme (es'el)", "hikaye et, kıssa anlat, kıssadan hisse öğret" 7/176, "emreder", "teşvik et", "affetme", "istişare etme", "dua eder", "uyarır" 7/1-2, 19/39, "haber verir", "tartışır" 16/125
* Yanlış tutum ve davranışlar karşısında affedici ve eğitici, yapıcı yaklaşır 7/199-200, 23/96
* Öğrencilerinin eğitimi ve başarısı için endişelenir (18/6; 15/97; 26/3)
* Müjdeler (tebşir) 36/11, uyarıda bulunur, dikkat çeker (inzar)
* Otorite/yazar tarafından eğitilir
* Dış görünümüne dikkat eder, temiz ve düzenlidir (Müddessir)
* Sonuç almak için sabırlıdır, bireysel ve toplumsal değişimde acele etmez, istikrarlıdır (68/48, Müddessir, 19/65, 84; 11/115, 16/127, 70/5, 71/5-9, 21/87-88)
* Programa uyar, programın hedeflerini saptırmaz, taviz vermez 6/106, 42/15, 43/43, 18/27-30, 33/2
* Kitabı ve programı tekrar tekrar okur, çok iyice anlar, sımsıkı bağlı kalır 73/4-5, 20/114, 43/43, 29/45
* sosyo-Ekonomik durumu kötü olanları başından savmaz, onlara ilgisiz davranmaz, onları azarlamaz, kovmaz 93/9-10, 6/52
* Boş durmaz, bir işten diğer işe koşturur, tatil yapmaz, sürekli çalışır (94/7)
* Bazı kimselerle ilgilenmekten vazgeçebilir, yüz çevirebilir 51/54, 32/30, 52/45, 70/42
* Başarı hususunda Allah'a tevekkül eder (8/62-64; 28/85, 25/58-59, 27/79, 11/123, 18/23-24, 3/159, 33/3)
* Mutevazı ol 15/88
* Cahilce davranma, cahillik etme 6/35
* Tasalanma, kederlenme, mahzun olma 68/44, 16/127
* Gözlem yapar 67/3-4
* Cimri ve müsrif olmaz 17/..
* Hedefinden şaşmaz, dosdoğru olur, istikametini doğru tutar 11/112, 10/109, 42/15
* Dünya malına ve menfaatlerine göz dikmez, böylelerine imrenme 20/131, 15/88, 9/85
* Değerlerine saldıran, küçümseyen ve alay edenlerle birlikte olmaz 6/68
* Faydasız tartışmalara girmez 18/22
* Eğitimin amaçları uğruna mücadele eder ve örgütlenir 4/84
* Aldanma 63/4
* Kararlı davranır
* Adilane hüküm verir
* Eğitimde gevşeklik göstermez, boşvermişliğe düşmez, lakayd davranmaz (Müddessir, 30/60)
* Düşmanların alay, sataşma, iftiralarına karşı uyanık olur ve aldırış etmez, sabreder, kavgaya girmez 73/10, 50/39, 38/17, 27/70, 4/63, 81
* Baskıcı, zorla öğretici değildir 50/45, 88/21-22, 10/99, 6/107, 42/48
* Geçmiş öğretmenlerin hatıralarından istifade eder, geçmişten örnekler verir 38/17, 45; 19/16, 41, 51, 54, 56; 20/130; 26/69, 21/78, 83, 85, 87, 89, 91
* Emekli öğretmenlerden yararlanır 10/94-95, 63/45
* Kitap hakkında ve görevinde şüpheye düşmez 7/1-2, 2/147
* Akrabanı, yakın çevreni eğit 26/214
* Öğrencilere şefkatli davran, kol kanat ger 26/215
* Eğitim felsefesine aykırı görüşlere uymaz (26/216-217, Kafirun suresi, 28/87, 10/104-109, 5/48-49)
* Şeytani, kötü, zararlı düşüncelerden sakınır 39/66, 41/36
* peygamberlere şeriat 45/18 ve kitap verilmiştir. ona uymalıdır 45/18
* Hikmet ve güzel öğütle eğitim-öğretim yapar 16/125
* Toplumda kötülüğü yayanların etkililiği, imkanları seni yıldırmasın 3/176, 196 Onlarla mücadele et 66/9
* Toplumsal duruma ve gelişmeleri takip eder, duruma şahitlik eder 33/45
* Eğitim-öğretimin sonuçlarını iyi ölç, aldanma 5/41-42
* Dünyevi menfaatler ve ticari kaygılarla yazılan kitaplara karşı dikkatli olmak 2/79
* Toplumun ortak dilinde, anadilde, öğrencilerin ana dilinde eğitim verecek
* Her bir öğrenciyi kazanmaya çalışır. 26/3
* İnsanlara ve topluma ulaşmada çeşitli yöntemler kullanır (71/5, 8, 9)
* Kaba davranmaz 3/159, yapıcı davranır 7/199
* Kılık kıyafetinin, yaşantısının, yakın çevresini düngüz ve temizliğine dikkat eder, kötü işlere bulaşmaktan sakınır, sakındırır 74/
* Öğrencilerine saygılı davranmalı, hiçbirini küçümsememeli 31/18, 80/1
* öğrenciyi lakabıyla çağırmamalı 49/2
* eğitim ortamındakilerle selamlaşmalı 4/86, 24/27,61
* öğrencinin kusurunu araştırmamalı 49/12
* öğretmen eşleri, kılık-kıyafet, söz, davranış ve ilişkilerinde saygın olmalı 33/32
* Öğretmen ölse de eğitim-öğretim devam eder.  3/144
* Öğretmen ve Kitap uyum içindedir.
* Özür dileyen öğrencilerinin kusurlarını affedicidir, affedilmesi için çabalar 4/64-65
* Öğretmen boşluğu acilen doldurulmalıdır 5/19
* İyiliği emreder, kötülükten sakındırır, rehabilite eder, 7/157
* Öğretmene "iman etmek" gerekir.
* Hayatta işe yarayacak şeyler anlatır 8/24
* Öğretmene hainlik ve eziyet eden, düşmanlık eden, karşı gelen/koyan, inciten cezalandırılır 8/27, 9/61, 63, 33/57, 58/5, 20, 72/23
* Öğretmene saygıyla hitap edilmelidir 24/63
* Derste öğrenciler öğretmenin huzurunda sesini yükseltemez 49/1-3
* Arkadaş gibidir 53/1-4

KAYNAK: Ali Akyüz, 114 Kod -Hz. Peygamber'in Düşünce Davranış Konuşma Atlası, İstranbul: Timaş Yayınları, 2010

OKUMAK VE YAZMAK = 96/ALAK SURESİ, 1-5

“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insânı bir ‘alak’tan[1] yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sâhibidir. Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsâna bilmediği şeyleri öğretti.” (96/Alak, 1-5)

Bu âyetler, Yüce Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’e (sas) vahyettiği Kur’an’ın ilk âyetleridir.[2]
Cevdet Said, ilk nazil olan ayetlerin mesajlarını tahlil ederken, ilmin ve ilim için okuma-yazma faaliyetinin (yani ‘yazılı kültür’ün) ehemmiyetine dair şunları kaydetmiştir:
“Hedef ilimdir. Ancak ilim okumaya bağlıdır. Okumak, ilmin artıp geliştiği bir rahimdir. İnsanlar okumaya ve yazmaya başladığı günden itibaren ilim de gelişmeye başlamıştır. İlmin gelişmesi ve artması şüphesiz okumayla olmuştur ve bu durum, yine böyle devam edecektir.
Son mesajın ilk kelimesi, geleneksel ibadet veya ahlâk kelimelerinden birisi değil de ‘oku’ kelimesi olmuştur. Bize nakledildiğine göre İncil’in ilk kelimesi de, haberleri ve ilmi –yazıyı öğrenerek- nakletmenin önemine işaret etmekteydi. Bu ayet [Alak suresi, 1, 2] şüphesiz okumayı emretmekte, peşinden de Rabbin en büyük kerem sahibi olduğunu belirtmektedir. Yani okumak ile Allah’ın lütfu bir yerde yakınlaşmışlardır. Dünyaya coğrafî –mekân- açısından baktığımızda bu yakınlığın devamlı birliktelik özelliği taşıdığını görürüz. Yani, Allah’ın lütfuna ve zenginliğine erişenlerin hep okuyanlar veya insanların en çok okuyanları olduğunu görüyoruz.
Peygamber’in okur-yazar olmamasının anlamı ise şudur: İnsanlar okur-yazar olmadan hiçbir şey meydana getiremezler. Allah’ın okur-yazar olmayan bir peygambere ‘okumayı’ emretmesi, ümmiliğin kaldırıldığı ve yeni bir devrin başladığının bir işaretidir.(*) Bu yeni devir, “Oku” (96/Alak, 1), “Kalemle öğretti” (96/Alak, 4), “Nun. Kaleme ve yazdıklarına yemîn olsun” (68/Kalem, 1) ve “İnce deri üzerine satır satır yazılmış kitaba yemîn olsun” (52/Tûr, 2-3) devridir. Bu kelimeler ilmi, okumaya, yazmaya, kaleme ve yazdıklarına bağlamıştır.
İlmin (varlığının) delili, onun vardığı sonuçtur. İlim ve onun sonucu, ancak kalem vasıtasıyla korunur ve çoğalırlar. İlmin kalemle gerçekleştirildiği, şu ayette ne kadar açıktır: “Kalemle öğretti.” O hâlde ilim, kalem vasıtasıyla, yazıyla ve beşerî tecrübelerin kaydedilip onların dikkatle gözetilmesiyle oluşur. İlim ancak böyle ortaya çıkar.”[3]


[1] Alak: Kan pıhtısı; rahim duvarına yapışıp asılı duran aşılanmış yumurta; embriyo.
[2] Alak sûresi, 1-5. ayetlerin, nazil olan ilk ayetler olduğuna dair bkz. Buhârî, Tefsîr, Alak sûresi 1; Müslim, Îmân, 252-254
(*) Elmalılı M. Hamdi Yazır şöyle demektedir: “Oku! emrinden sonra yirmi üç sene Kur’ân’ı okumak ve yazdırmak vazifesi olmuş olan Hz. Peygamber’in bu müddet içinde yazıyı da bellemiş olması akla uzak değil, uygundur.” (Hak Dini Kur’an Dili, IX, 326) [Ş.K. notu]
[3] Bk. Cevdet Said, İslâmî Mücâdelede Bilginin Gücü, s. 13-30

EĞİTİM FELSEFESİ = 51/ZARİYAT SURESİ, 56; 67/MÜLK SURESİ, 2


“Ben cinleri de insanları da ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (51/Zariyat, 56)“O (Allah) ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini / davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O Aziz’dir, Gafur’dur.” (67/Mülk, 2)

Bu ve benzeri âyetlere göre, insan Allah tarafından “yaratılmış bir varlık”tır. Dünyadaki amacı, yaratıcısı “Allah’ı tanımak ve kulluk etmek”tir. İnsan, ömrü boyunca kulluk hususunda çeşitli şekillerde sınanacak ve sonuçlarıyla dünya ve ahirette karşılaşacaktır. Bu hakikatler, insan eğitiminin felsefesinin ilahî kaynaklı olmasını zaruri kılmaktadır.
Eğitimin de felsefenin de konusu insandır. Hangi felsefe temele alınırsa, insana öyle bakılır ve eğitim sistemi ona göre düzenlenir. Nitekim eğitim sisteminin dayandığı felsefenin insan anlayışını belirlemeden, hedef, davranış, içerik, eğitim ve sınama durumlarının tutarlılığı konusunda sağlıklı bir karara varılamaz. Bu açıdan da felsefe, eğitime katkı getirir.
İçerik, öğrencilere verilecek konuları ve üniteleri kapsar. Belirlenen hedef ve davranışlara göre içerik belirlenir. İçerik, temele alınan felsefenin ilkelerine uygun olmalıdır.
Eğitim sisteminin işlemler bölümünün şimdilik en etkili öğelerinden biri de öğretmen, yönetici ve hizmetlilerdir. Kurulan eğitim sisteminin dayandığı felsefeye göre, yönetici, öğretmen ve hizmetli yetiştirmek, sistemin etkili ve verimli çalışması, kendini geliştirip yenileştirmesi açılarından kaçınılmazdır. Eğitim sisteminin dayandığı felsefe ile öğretmen, yönetici ve hizmetlilerin temele aldıkları felsefe birbiriyle çelişmemelidir. Eğer çelişirse, eğitim sistemince hedeflenen istendik davranışların gerçekleştirilmesi, sistemin etkili ve verimli bir şekilde islenmesi, kendini yenileyip geliştirmesi bu kişilerce engellenebilir. Bu nedenlerden dolayı, eğitim sisteminin dayandığı felsefeye göre öğretmen, yönetici ve hizmetliler yetiştirilmelidir. (Sönmez 2002: 34-50)

BİR MÜREBBİ OLARAK ALLAH (CC); RAB KELİMESİ VE TERBİYE = 96/ALAK SURESİ 1, 3-5; 20/TAHA SURESİ, 114

“Yaratan Rabbinin adıyla oku… Oku, Rabbin en kerim olandır. O, insana kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretti.” (96/Alak, 1, 3-5)
"Rahman- Kur'ân'ı öğretti, insanı yarattı. Ona beyânı öğretti." (55/Rahman, 1-4)
"Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti." (2/Bakara, 31)
"Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbaniler olun." (3/Âl-i İmran, 79)
"(Ey Muhammed!) Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur." (4/Nisa, 113)
 "(Yusuf şöyle dedi:) Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin." (12/Yusuf, 101)
"Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti." (2/Bakara, 251)
"Ona (Davud'a), savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik." (21/Enbiya, 80)
"Derken (Musa ve yardımcısı), kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." (18/Kehf, 65)

Kur'an, gerçek eğitici ve öğreticinin Allah olduğunu bildiriyor. Daha ilk inen ayetlerde, Allah'ın öğretici niteliği vurgulanıyor ve bu niteliği O'nun kerem sahibi adeta bir gereği imiş gibi gösteriliyor.
Kur’an’da eğitimle direkt ilgili olan bu ve benzeri âyetlerde özellikle Rab ismi vurgulanmaktadır.
“Rab” kelimesi; terbiye eden, yetiştiren, eğiten demektir. Rab kelimesinin bu anlamından dolayı, Kur’an’da lügat anlamıyla anne-babaya da rablik isnad edilmektedir (bk. 17/İsra, 24). “Çocuklarını eğitip terbiye eden” anlamındaki bu rablik, tabii ki sınırlı ve mecazî anlamda rabliktir. Nitekim çocuk eğiticiye de “mürebbî” denilir.
“Rab”, “terbiye” ve “mürebbi” kelimeleri aynı kökten türemiştir. Kâmil anlamda eğitmek ve yetiştirmek, mutlak ve hakiki Rab olan Allah’a aittir. Her varlık, bizzat Allah tarafından terbiye edilmektedir. O, sadece yarattıklarından bir cins olan insanı değil, tüm evrenleri terbiye eden, olgunlaştıran, yönetendir; âlemlerin rabbidir. Hz. Peygamber’in “Beni Rabbim eğitti ve eğitimimi en güzel biçimde gerçekleştirdi"  (Acluni, n. 164) sözünde bu ismi kullanması da ilgi çekicidir.
Rab kelimesinin anlamında, aynı zamanda bir yetiştiricide bulunması gereken merhamet, şefkat, yakın ilgi ve doğru yola iletme anlamları da gizlidir.
Demek ki insanın asıl öğreticisi Allah'tır. Beşeri planda yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri ise, bu ilk eğitim-öğretime dayanmaktadır. (Aydın, 60)
Elmalılı M. Hamdi Yazır Rab ve terbiye kavramı konusunda tefsirine şunları kaydetmiştir:
"Terbiye, bir şeyi kademe kademe tedric ile kemâline eriştirmektir ki bunun eseri ıstıfâ ve tekâmül olur." (Hak Dini Kur'an Dili, I-IX, İstanbul 1979, I, 64 vd.) "Pedagoji adı altında terbiye ve terbiye-i etfal davasından vazgeçmiyorlar ve kemâl-i tehalükle (can atarak) mürebbi olmaya çalışıyorlar. Düşünmüyorlar ki tabiat üzerinde Hakk'ın terbiyes yoksa bütün terbiye davaları bâtıl olur kalır." (I, 69) "Hakk'ın rububiyet-i kâmilesi ve onun eseri olan terbiye bulunmasaydı, âlemde ve tabiatta ne kemâlden ne tekâmülden ne de terbiyeden hiçbir eser, hiçbir hisse bulunmazdı." (I, 70)
Terbiye, “eğitim” kelimesini hemen tümüyle karşılar.
"Eğitim" sözcüğü 1940'lardan beri dilimize yerleşen bir terimdir. Bu tarihlerden önce "eğitim" yerine Arapça "terbiye" sözcüğü kullanılırdı. (İbrahim Ethem Başaran, Eğitime Giriş, Ankara, 1987, s. 14) “Öğretim ve eğitim” kavramlarının karşılığı olarak Türkçe’de yakın zamana kadar “ta’lim ve terbiye” kullanılırdı; eski yoğunlukta olmamakla birlikte hâlâ kullanıldığı görülmektedir. İşte, eğitim karşılığı kullanılan “terbiye” kelimesi, “rab” kelimesinin türevidir.
Allah’tan başka rab kabul etmemenin pratikteki uygulanışı ve başkasının kulluğunu kabul etmemenin zarûrî gereklerinden biri, eğitim prensipleri konusunda Allah’ın koyduğu ve uyulmasını emrettiği hükümlere ters düşülmemesidir. Başkasının eğitimle ilgili ilkelerini Allah’ın hükümlerine rağmen ve rıza göstererek tercih etme, o kimse veya görüşü rab kabul etme anlamına gelecektir. (Kalkan, ?)
“Tek rabbim Allah’tır” deyip insanların da içinde bulunduğu tüm evreni terbiye edenin ve eğitme hakkına sahip olanın Allah olduğunu kabul eden bir Müslüman, bu inancının sonucu olarak Rabbânî ilke ve prensiplere uymak zorundadır. Eğitimle ilgili Rabbânî ilkelere ters ve evrenlerin Rabbi’nden bağımsız olarak insanları eğitmeye kalkışmak rablik taslamaktır.[2]
Allah'ın öğreticiliğini ifade eden Rab isminden başka, el-Alim (Her şeyi bilen), el-Hadi (doğruyu gösteren) gibi isimleri de vardır.


[2] Bk. N. Yaşar Aşıkoğlu, "Muhammed Hamdi Yazır'ın Terbiye Anlayışı ve Eserlerine Eğitmci Gözü ile Bakış", Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu, Ankara: TDV Yay. 1993, s. 246-247; M. Şevki Aydın, "İslam Eğitim Geleneğinde Öğretmenlik", EÜİFD, Sayı: 11 (Kayseri, 2001), s. 59-60; Ahmet Kalkan, “Kur’an’da Temel Eğitim Kavramları”, Eğitim Yazıları, Sayı: 7, Yıl: 2003, s. 19-23

27 Ekim 2010 Çarşamba

ZİHİNSEL GELİŞİM = 35/FATIR SURESİ, 37


“Allah onlara (cehennemdekilere) şöyle buyurur: Size, düşünecek/öğüt alacak kimsenin düşünebileceği/öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi?” (35/Fatır, 37)
Âyette, insanın düşünme ve öğrenme melekesinin 60 yaşına kadar düzgün çalıştığı; sonrasında ise genellikle bozulmalar yaşandığına işaret edilmektedir. Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadislerden[1] yola çıkılarak, âyette işaret edilen ömrün 60 yıl olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, üst sınırın 40 yaş olduğu da ileri sürülmüştür.[2] Elmalılı Hamdi Yazır ise bu hususta şöyle demektedir: “Bu süre hakkında çeşitli rivayetler vardır. 60, 46, 40, buluğ yaşı, 20, 20’den 60’a kadar denilmiş ise de gerçek yüzünü Allah bilir. Buluğdan sonra her ölen hakkında bu süre gerçekleşmiş demektir. 60, Peygamberimizden rivayet edildiği üzere en üst sınırı demektir.”[3]



[1] Buhârî, Rikak 5 (Hadis için ayrıca bkz. Kütüb-i Sitte, II, 474, hadis nu: 152); Ahmed, Müsned, II, 417; Hakîm Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl, II, 156; Taberanî, Mu’cemu’l-evsat, VIII, 49, IX, 66; Heysemî, Mecmau’z-zevaid, VII, 97
[2] Her iki görüş için de bkz. Kurtubî, a.g.e., XIV, 350-355
[3] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Fâtır Sûresi 35. âyetin tefsiri

GELİŞİM VE ÖĞRENME = 12/YUSUF SURESİ, 22; 28/KASAS SURESİ, 14

“Eşüddüne erince Yusuf’a/Musa’ya hüküm ve ilim verdik.” (12/Yusuf, 22; 28/Kasas, 14)
Eğitim, büyüme ve gelişmenin kanunlarına bağlı olarak yapılmalıdır. Biyolojik kanunların bü­yümeyi gerçekleştirmesine paralel olarak psikolojik gelişim de meydana gelir. “Eşüdd” kelimesi, büyüme ve gelişim kanunlarının çakıştığı zirve noktasıdır. Dikkat edilirse, eşüdde erdikten sonra Hz. Yûsuf’a ve Hz. Musa’ya hüküm ve bilgi verilmiştir. Hüküm ve bilgi verilmesi demek, onlara bunların öğretilmesi demektir. Demek ki öğretim faaliyeti, büyüme ve gelişme kanunlarının üzerine bina edilmektedir. Büyüme ve gelişmenin kanunla­rı, öğreticilerin elini-kolunu bağlamaktadır. Öğretime ne zaman başlana­cağını, neyin, ne zaman öğretileceğini belirleyen esas, bu büyüme ve gelişme kanunlarıdır. Ayetin birinci bölümü ile ikinci bölümünün ilişkisi bunu vermektedir. Yüce Allah’ın uyduğu da bu büyüme ve gelişme kanunlarıdır. O kanunları kendisi koydu ve yine kendisi onlara uymakta ve belli bir ol­gunluk, yani gelişim merhalesine gelmeden hüküm ve bilgiyi öğretmemektedir. Biz de aynı kanunları öğretim ve eğitim faaliyetinin temeline koyuyoruz. Ders programlarını hazırlarken, hangi çağdaki çocuğa hangi konuları, hangi derinlikte verebileceğimizi belirlerken öğrencilerin bü­yüme ve gelişme yaşlarını dikkate alma zorunluluğu vardır. Âyette geçen “hükm” kelimesi, “keskin muhakeme gücü”, yani “doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, hak ile bâtılı ayırdetme gücü”, “derin bir kavrayış yeteneği” anlamına gelmektedir. Hükm kelimesine “hikmet, yani amelî bilgi”, “peygamberlik” anlamları da verilmiştir.[1]



[1] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, IX, 397-399

BEBEKLİK DÖNEMİ = 16/NAHL SURESİ, 78

“Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz. Öyle iken size kulaklar, gözler, gönüller verdi…”[1],
Ayete göre; hiçbir şey bilmez vaziyette doğan bebek –bilinçsiz de olsa- işittikleri, gördükleri ve hissettiklerinden zihnen ve ruhen etkilenmekte, bebeğin şuur altı beslenmiş olmaktadır.
Ayette yer alan “gönül” kelimesi; hissetme, sezme, düşünme, anlama, kavrama mahalli olarak yorumlanmıştır.


[1] 16/Nahl, 78. Ayrıca bkz. 7/A’raf, 179; 23/Müminun, 78; 32/Secde, 9