13 Kasım 2010 Cumartesi

ÖNCELİKLİ İLİM DALLARI

Konya'da şehrin ve civarın sevgilisi Mîr-Dîvâne denilen bir meczub vardı. Şehrin genç memurlarından biri bu divaneyi mescidde görür. Yumuşaklık ve şaka ile yanına varır.
Divane bu gence,
-Şâhım, ne okuyorsun?, der.
Genç:
-Mantık okuyorum.
Divane:
-Tefsir hadis okusan ya?
Genç:
-Buna da mîzan (ölçü) ilmi derler.
Divane:
-Şâhım, sen mîzan (terazi) kuruncaya kadar pazar bir yana dağılır, haberin yok.

Sakın ey hâce mîzânı kurunca geçer bâzâr
Ziyânın assına yetmez teessüfle olursun zâr
Şunlar kim ilm-i âlîdir peşîmanlık misâlidir
Ana sarf eylemek ömrü iki âlem vebâlidir
Hakikat şemsini sanma metâlîden olur tâlî
Hicâbı zulmeti senden tevâli olmaz dâfî
Kütüb cem etmeden ancak peşîmanlık durur hâsıl
Hucub def'ine sa'y et kim murâda olasın vâsıl
[Ey efendi! Sakın son ölçünü (terazini) kuruncaya kadar pazarın vakti geçmesin. Böyle olursa ziyanın kârından çok olur, esefle inlersin.
Şunlar yüce ilimlerdir, fakat sonunda pişman olunan şeylere benzer. Bütün ömrü onun için tüketmek iki âlem (dünya ve âhiret) içinde günahtır, azaptır.
Hakikat güneşini, maddi güneş gibi ufuktaki doğuş yerinden doğar zannetme. senden utanmayı, karanlığı bu doğuş def edemez.
Kitap toplamadan ancak pişmanlık meydana gelir. utanmayı def etmeye çalış ki muradına kavuşasın.]

(Lâmiîzâde Abdullah Çelebi, Latîfeler, İstanbul: MEB Yay. 1997, s. 164-165)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder