12 Kasım 2010 Cuma

İLİM AHLAKI; İLİM, EĞİTİM VE TAKVA (35/28, 2/282)

"Allah'tan kulları içinde ancak âlimler (hakkıyla) korkar." (35/Fâtır, 28)
Tabiinden Atâ (ra), âyeti, “Allah’tan korkanlar gerçek âlimlerdir” şeklinde açıklamıştır.
Ayeti kerimeye göre;
1- Sadece dini ilimlerle meşguliyet değil, kâinattaki fizikî kanunlarla ve müspet ilimlerle meşguliyet de insanı marifet-i ilahiyeye ulaştırmak için birer vasıta olmalıdır. Aksi takdirde bunlar da perde olmaktan öteye geçemezler.
2- Âyete göre ilim, “mâlumat sahibi olma”nın ötesinde bir anlamı ihtiva eder. İnsanoğlunun iç dünyasını Allah’tan haşyet duygusu ile dolduramayan ve dışındaki dünyayı dönüştürecek bir sorumluluk bilincini oluşturamayan bilgiçlik durumunun, ilim sahibi olmakla bir alâkası yoktur. Hikem-i Atâiyye’de şöyle denilmiştir: “İlim, haşyet ve Allah korkusu ile beraberse bu ilim senin lehine, aksi halde aleyhinedir.” (İskenderî, 40)
Modern psikolojide insanın ancak şuura dönüştürdüğü bilgilerin davranış olarak ortaya çıktığı kabul edilir. Zâhiren kişinin bilgisi artıyor, fakat manevî hallerinde bir terakki görülmüyorsa, burada tehlikeli bir durum var demektir. Hâlbuki insanın ilmi arttıkça, Allah Teâlâ'ya olan takvası, saygısı ve haşyeti de artmalıdır. Hakiki âlimler, Cenâb-ı Hakk'ı nasıl bilip tanımak gerekirse öylece bilirler. Gönüllerinde Allah'a sonsuz ta'zîm ve muhabbet hisleri taşırlar. Nitekim Peygamber Efendimiz, "Sizin Allah'tan en çok korkanınız ve en fazla takvâ sahibi olanınız benim . " buyurmuştur. (Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Sıyâm, 74)
İnsanoğlunun ilmi Allah'ın ilmi yanında pek azdır. Nitekim Cenâb-ı Hak: "Size ancak az bir ilim verilmiştir..." buyurmaktadır. (17/İsrâ, 85) Ancak, verilen bu az ilimle amel edilip takvâya vâsıl olunabilirse, Allâh'ın lütuf ve ihsânıyla kul, ârif hâle gelir. Böylece mârifetten, yâni Allâh'ı hakkıyla tanıyabilmekten hisse almaya başlar ve ona esrâr-ı ilâhî açılır. Âyet-i kerîmede: "Allâh'tan ittikâ edin ki Allâh size (ihtiyâcınız olan şeyleri) öğretsin." (2/Bakara, 282) buyrulur. Müfessir Kurtubî şu açıklamayı yapar: "Bu âyette Allâh'tan ittikâ edenlere bizzat Allâh'ın ilim öğreteceği va'di vardır. Yani takvâ sâhibi olan kulun kalbine Cenâb-ı Hak, kendisiyle hakîkatleri idrâk edeceği ve hakla bâtılı ayırabileceği bir nûr ihsân eder." (Kurtubî, III, 406) Hadîs-i şerîfte de bu mânayı teyiden: "Öğrendikleriyle amel edene Allâh Teâlâ bilmediklerini öğretir." buyrulmuştur. (Ebû Nuaym, X, 15)
Faydalı ilim, takvayı kalbe yerleştiren ve iradeyi takva üzere yönlendiren ilimdir. Fahr-i Kâinât Efendimiz, faydalı ilmi teşvik ederken faydasız ilimden de Allah'a sığınmış ve ashabını bundan sakındırmıştır. Onları ilim ve hâl bakımından en faydalı olana yönlendirmiştir. Peygamber Efendimiz bir muallim olarak ashabına lüzumlu bilgileri öğretmesinin yanında onun terbiye ve tezkiye gibi mühim bir vazifesi daha vardır.

Yararlanılan kaynak:
http://www.usveihasene.com/ic_peygmbrmzn_ilme_verdigi_deger.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder