27 Ekim 2010 Çarşamba

61/SAF SURESİ, 2-3; 2/BAKARA SURESİ, 44


“Ey îmân edenler! Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor (yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz)? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).” (61/Saf, 2-3)
“Siz kendinizi unutarak diğer insanlara iyiliği/erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz; hem de ilâhî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” (2/Bakara, 44)
Bu âyet-i kerîmeler bilhassa eğitimciler/dâvetçiler için her zaman geçerli olan “söz-iş uygunluğu” prensibini belirlemektedir.
Hz. Peygamber de (sa) şöyle buyurmaktadır:
“Kıyâmet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki bağırsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını döndürdüğü gibi döndürür. Derken cehennem ahâlisi etrafında toplanır ve: “Ey filan, sen dünyâda iken (bize) ma’rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?” derler. O: “Evet, ma’rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım.” diye cevâp verir.” [1]
“Mirâca çıkarıldığım gece bir topluluğun yanından geçtim. Ateşten makaslarla dudakları kesiliyordu. “Bunlar kimlerdir ey Cibrîl?” diye sordum. “Bunlar, ümmetinin, söylediklerini yapmayan hâtipleridir.” cevâbını verdi.” [2]
İnsanlık târihinin uzun devreleri boyunca pek çok siyâsî ve fikrî doktrin, hayât sahnesinde yer almıştır. Bunlarda hep görülen husûs, davâ ile hakîkat, söz ile fiiller, iddia ile vâkıa arasında mühim farklılıkların bulunuşudur. Devâmlı sûrette iddia, söz ve davâ, vâkıadan, fiillerden ve hâdiselerden üstün olagelmiştir. “Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde.” diyen Ziya Paşa bu gerçeği dile getirmektedir ve “Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.” demektedir.
Târih tetkîk edildiğinde, peygamberlerin yaşayışlarının ve sözlerinin, dâvet ettikleri şeylere mutâbık olduğu; hattâ onların fevkinde bulunduğu görülecektir. Onları gören, onlara muhâtap olan insanlar, henüz onların peygamberliğini bilmeden, doğruluk ve dürüstlüklerini teslim etmişlerdir.
“(Şuayb dedi ki:) Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı düşmek istemiyorum. Ben sâdece gücümün elverdiği kadar ıslâh etmek istiyorum; ama (bunda ne kadar) başarı göstereceğim bütünüyle Allah’a bağlıdır. Ben O’na güvenip dayanıyor ve her zaman, her konuda O’na yöneliyorum!” (11/Hûd, 88)


[1] Buhârî, “Bed’ü’l-halk” 10, “Fiten” 17; Müslim, “Zühd” 51
[2] Ahmed, Müsned, III, 120; İbn Hibban, Sahih, I, 135

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder