27 Ekim 2010 Çarşamba

80/ABESE SURESİ, 1-10

“O, suratını astı ve uzaklaştı. Çünkü âmâ bir adam o’na yaklaşmıştı! Nereden bilebilirsin (ey Muhammed) belki de o arınacaktı; yahut (hakîkat) hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. Oysa kendini her şeye yeterli görene gelince; sen bütün ilgiyi ona gösterdin. Halbuki onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin. Ama sana büyük bir istekle geleni ve (Allah) korkusu ile (yaklaşanı) sen görmezden geldin!” (80/Abese, 1-10)
Bir gün Hz. Peygamber, müşrik Mekke’nin en nüfûzlu kabîle reislerinden bir kısmı ile sohbete dalmıştı. Onları -ve onlar aracılığıyla Mekke toplumunun geniş bir kesimini- mesajının doğruluğu konusunda iknâ etmeyi ümit ediyordu. O sırada, ona tâbi olanlardan birisi: âmâ Abdullah b. Ümmi Mektûm kendisine yaklaştı ve Kur’ân’ın ilk âyetlerinden bir kısmını kendisine tekrarlamasını veya açıklamasını istedi. O anda çok daha önemli gördüğü konuşmasının kesilmesinden rahatsız olan Hz.Peygamber (sa), “suratını astı ve o âmâ insandan uzaklaştı.”; ve hemen orada ve o anda nâzil olan Abese sûresi’nin ilk on âyeti ile uyarıldı:
Hz.Peygamber daha sonraki yıllarda İbn Ümmi Mektûm’u çoğu zaman şu tevâzu sözleriyle karşıladı: “Hoş geldin, Rabbimin kendisi yüzünden beni azarladığı adam.”[1]
Benzer bir diğer hâdise... İslâm dâvetinin ilk yıllarında Efendimizin etrâfında toplananların çoğu fakîr ve yoksul kimselerdi. Kureyş’in ileri gelenleri bu duruma çok kızıyorlar, zaman zaman, “Sen bu kişileri mi benimsiyorsun?” diyorlardı. Hattâ bu Müslümanlarla ilgilenmemesi için söylenip duruyorlardı. Sa’d b. Ebî Vakkas (ra) anlatıyor: “Biz altı kişi Hz. Peygamber (sa) ile birlikte oturuyorduk. Müşrikler o’na: “Şunları huzurundan kov; bizimle sohbete cür’et etmesinler.” dediler. Sa’d devâmla diyor ki: Orada ben vardım, İbn Mes’ud, Hüzeyl kabîlesinden bir kişi, Bilâl ve ismini hatırlayamadığım iki kişi daha varlardı. Resûlullah’ın (sa) içine Allah’ın dilediği bir şeyler düşmüştü. Kendi kendine içinden mırıldandı. Cenâb-ı Hak şu âyeti inzâl buyurmuştu:[2]
“Rablerinin rızâsını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları(n hiç birini) yanından kovma! Sen onlardan hiçbir şekilde sorumlu değilsin; tıpkı onların da hiçbir şekilde senden sorumlu olmadıkları gibi. Bu nedenle onları kovma hakkına sâhip değilsin. Yoksa zâlimlerden olursun.” (6/En’âm, 52)




[1] bk. Tirmizî, “Tefsir” Abese sûresi; İmam Mâlik, “Kur’ân” 4
[2] Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 45; İbn Mâce, “Zühd” 7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder