“Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan (tilâvet), sizi arındıran (tezkiye), size Kitab’ı, hikmeti öğreten (tâlim), size bilmediklerinizi öğreten (tâlim) bir Resûl gönderdik.” (2/Bakara, 151; 3/Âl-i İmran, 164; 62/Cuma, 2)
Din eğitim ve öğretimi verecek olan peygamber, o toplumun içinden seçilmektedir. Çünkü en iyi eğitimci, toplumun içinden çıkan eğitimcidir. Eğitimcinin, içinde yetiştiği toplumun dışındaki bir toplumu eğitmesi çok zordur. Ana dil ile eğitimi de ancak aynı toplumdan yetişen eğitimciler yapabilirler. Allah’ın âyetlerini insanlara okumak, peygamberlerin başta gelen görevlerindendir. Okunacak, okutulacak âyetler, peygamberin şahsına ait değildir; Allah’ın hükmünü, emrini ve kanununu ifade etmektedir. Birer eğitimci olan peygamberler, öğretim faaliyetlerini sürdürürken, ruhları temizlemeyi de amaç edinmişlerdir. Bu görev ve amacı onlar için Yüce Allah belirlemiştir. Ayette ‘temizlemek’, ‘geliştirmek’, ‘günahtan arındırmak’ anlamlarına gelen tezkiye de bir eğitim faaliyetidir. Sözü edilen tezkiye faaliyeti, insanı her türlü şirk ve günahtan, insanlığın yüceliğini lekeleyecek maddi ve manevi çirkinliklerden, pisliklerden temizleyip arındırmayı ifade etmektedir. Böylece temizlenen ruhlar, kitap ve hikmeti öğrenmeye uygun hale gelir. Peygamberin bir diğer görevi de, Allah’ın kitabını ve hikmeti öğretmektir. Peygamber okuma-yazma bilmezken onlara kitap ve yazıyı belletir. Her türlü hikmeti içine alan hukuk ilmi ve şartlarını, kanun koymadaki hikmeti, yüksek ahlâkı, toplumun sırlarını, insanlığın menfaatini, dünya ve âhiret ilmini, kâinat nizamında geçerli ve hükümran olan kanunları ve ilâhî sünnetin sonucunu, bunların tatbik ve uygulama şeklini sözlü ve fiilî sünneti ile öğretir. İnsana bilmediklerini öğretmek, akıl ve düşünce ile bilme imkânı bulunmayan şeyleri, gayba ait sırları ve âhiretle ilgili durumları vahy ile bilip öğretmektir. Bilinmeyen meseleler bilinir hale getirilmezse, insanlığın ilerlemesi mümkün değildir. Medeniyeti geliştiren, kültürü zenginleştiren ve insanı geleceğin varlığı yapan faktör, bilinmeyenlerin bilinir hale getirilmesidir. İnsanların bildiklerini aşmaya çaba göstermeden, onları sürekli tekrar etmeleri, zamanla taklidi ve onun neticesinde de çürümeyi getirir. Bilinenlere yenilerini ilave etmek, bilinenleri sorgulamak, yeni ve daha kaliteli olanın peşinde koşmak, eğitimcilerin sevdası olmalıdır. Bu sevda, cehaletin karanlığını aydınlığa dönüştürecektir.[1]
[1] Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 444; Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, II, 301-307; IV, 444-448
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder