15 Aralık 2010 Çarşamba

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK-3


“1992 yılında İstanbul’da doktora eğitimim için bulunurken bir grup arkadaşla birlikte Ukrayna'dan Türkiye'ye gelen bir sirke gittik. Sirk henüz gösterilerine başlamamıştı ve hazırlık yapıyorlardı. Her arkadaşın dikkatini farklı şeyler çekiyordu. Benim dikkatimi ise 10 ton ağırlığında olduğu söylenen dev gibi bir fil çekmişti. File bakakaldığımı gören arkadaşlar sordu.
- Hayırdır, ne var o filde, neden daldın gittin?
- Bakın dedim koca fil incecik bir ip ile küçücük bir kazığa bağlanmış, kılını bile kıpırdatmıyor. Bırakın gövdesini hoplatmayı bacağını kaldırsa ya ipi koparır yada kazığı yerinden söker ama o öylece duruyor.
Önce ilaç verilerek o hale getirilmiş olabileceğini düşündük. Ama fil bakıcısına sormadan da edemedik.
-Nasıl yaptınız? Bu koca fil küçücük bir kazık ve incecik ip yerinde tutuyor olamaz.
Fil bakıcısı güldü ve anlatmaya başladı.
-Elbette dedi, elbette ip ve kazık sayesinde değil. Biz bu filleri küçücük iken alırız. Küçük yavru fili kalın bir urganla kocaman bir demire bağlarız. Haftalarca, aylarca hatta yıllarca çabalar. İpi koparmak, kazığı sökmek için çaba harcar, ama kurtulamaz. Öyle bir gün gelir ki bir şeye inanmaya başlar;
“Nasıl olsa olmayacak; madem yapamayacağım neden çaba harcayayım..” İşte bunu düşünmeye buna inanmaya başladıktan sonra ipi andıran bir şeyle bağlayın kılını bile kıpırdatmaz. 

Hasan Yılmaz, Gençler, s. 38

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder