18 Ocak 2011 Salı

Öğrencileri sevip değer vermenin meslek ve kariyerlerine etkisi

Bir sosyoloji profesörü öğrencilerine ilginç bir ödev verdi. Öğrenciler, şehrin fakir gecekondu semtlerinden birine gidecek, orada yaşanan gençlerle görüşüp, önceden hazırladıkları anket sorularını soracaklardı. Anket bitince de, görüştükleri gençleri, ileride nasıl bir gelecek beklediğine dair tahmini bir rapor yazacaklardı. Bu öğrenciler, ödevleri gereği tam 200 gençle görüşüp, anket yaparlar. Sonunda hazırladıkları raporda ise, bu 200 gencin her biri için, aşağı yukarı aynı şeyi yazdılar:
“Hiç şansı yok! Yirmi yaşına kadar, ölmez ya da birini öldürüp hapse girmezse, hayatını (en iyi ihtimalle) liman da ya da hamallık yaparak geçirir.”

Aradan tam 25 yıl geçer. Aynı üniversitede görevli bir başka sosyoloji profesörü, üniversitesinin kütüphanesinde o 200 genç hakkında hazırlanan anket ve raporları buldu. Sonra kendi öğrencilerinden oluşturduğu bir gruptan, raporlarda adı geçen gençlerin akıbetlerini araştırıp, bugün ne durumda olduklarına dair başka bir rapor yazmalarını ister. Öğrenciler, listede adı bulunan, ölen ve başka şehirlere taşınan 20 kişi hariç, 180 tanesini bulmaya başarırlar. Bu 180 kişinin 176'sı, doktor, avukat, iş adamı, politikacı gibi küçümsenemeyecek kariyer edinmişlerdi. Her iki raporu karşılaştıran profesör oldukça şaşırır. Bu olayın üzerine gitmeye karar verir ve bu 176 kişiye, başarılarının neye borçlu olduklarını sorar. Hepsi de aynı cevabı verdi:

“Öğretmenimize!“

Profesör, adı geçen öğretmenin hala yaşadığını ve yakınlarda bir yerlerde oturduğunu öğrenip, büyük bir merak ve saygı ile ziyaretine gider. Öğretmen, oldukça yaşlı ama dinç bir hanımdı. Profesör, her iki rapor hakkında kendisini bilgilendirdikten sonra, bu fakir gecekondu mahallesindeki çocukların başarılı olmaları için nasıl sihirli bir formül kullanıldığını sorar. Duydukları karşısında gözleri parıldayan yaşlı hanım, hafif bir gülümsemeyle:

“Çok basit, der. Ben o çocukları sevdim!”

Selim Gündüzalp, Okul Öyküleri, İstanbul: Zafer Yayınları, 2006, s. 43-45

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder