17 Kasım 2010 Çarşamba

GENÇLİK DÖNEMİ VE DİN

“Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.
O, babasına ve kavmine: “Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?” demişti.
Dediler ki: “Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.”
“Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz”, dedi.
Dediler ki: “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?”
“Hayır”, dedi, “sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.
Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!”
Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.
“Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir”, dediler.
(Bir kısmı:) “Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş”, dediler.
“O halde”, dediler, “onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.”
“Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?” dediler.
“Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!” dedi.
Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler. (1)
Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: “Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun”, dediler.
İbrahim: “Öyleyse”, dedi, “Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız?
Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?”
(Bir kısmı:) “Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin!” dediler. (2)
"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.“ (21/Enbiya, 51-70)


Gençlik, insanın çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Bu dönemde genç, biyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden değişime uğrar. Biyolojik olarak vücut organlarında bir gelişme gözlenir. Psikolojik yönden, tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilememenin sonucu, bir tutum ve davranış karmaşıklığı yaşar. Sosyal açıdan ise aileden çevreye yönelerek sosyalleşir.

Bu dönemde soyut düşünme kabiliyetinin gelişmesine bağlı olarak genç, yaşadığı dünya içerisinde kendi yerini ve görevini belirleme, bütüncül bir dünya görüşüne sahip olma ihtiyacıyla karşı karşıya gelir. Kendini, hayatı ve toplumu sorgulayarak eskisinden farklı bir şekilde dünyayı algılamaya başlar. Bu süreçte bazen ailesi dışındaki çevrede ve toplumda beğendiği, onun gibi olmak istediği bir kişiyle özdeşleşmeye çalışarak kimliğini şekillendirir. Siyasî, fikrî ve ideolojik gruplara yönelebilir.

Hayatta bir anlam ve amaç arayan genç için Din, benlik kimliğini oluşturucu ve dünyayı anlama ihtiyacını tatmin ederek zihinsel açıklık sağlayıcı rolü ile büyük öneme sahiptir. Din, gencin kimliğini oluşturmada “Hayatın başlangıcı, sonucu, hedefi ve manası nedir?”, “Ben neyim?”, “Kimim?”, “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” gibi sorularına cevap verir. Gencin “anlama ve bilme” ihtiyacını, hiçbir varlık sahasını dışarıda bırakmayacak şekilde karşılar. Din aynı zamanda bir “yaşam tarzı” da teklif ettiğinden, genci doğumdan ölüme kadar kuşatır. Doğumdan başlayarak yetişme tarzı, aile şekli, aile içi münasebetler ve diğer insanlarla münasebetler vb. içtimai ilişkiler ve olaylar hakkında bilgilendirmede bulunur, kaideler koyar. Bu itibarla hayat tarzını oluşturma çabasında olan genç, dinin yaşam tarzı ile ilgili sunduğu bilgilerden yararlanarak hayat anlayışını oluşturmaya çalışır.

Din Psikolojisi açısından bakıldığında gençlik, bir taraftan “dinî uyanış” ve “dine dönüş”ün ortaya çıktığı en karakteristik dönem iken, diğer taraftan da “dinî şüphe ve kararsızlık”ların en yoğun olarak geliştiği, çelişki ve çatışmaların gittikçe artış gösterdiği bir dönemdir.

Gençlik döneminde -soyut düşünme kabiliyeti sayesinde- çocukluk döneminde derinine nüfuz edilmeden, tam anlamıyla kavranılmadan oluşmuş olan dinî inanç, yerini, şuurlu bir dinî inanç gelişimine bırakmaya başlar. 12 yaşına kadar anne-babanın ve çevrenin telkin edip benimsettiği din anlayışından yavaş yavaş kişisel olarak anlaşılacak ve benimsenecek dinî gelişim gücüne geçilir.

Bu dönemde genç, geleneksel dinî kabulleri, yaşanan hayat ile dinî-ahlâkî değerler arasındaki farklılıklar ve çevresinde gördüğü diğer inanç ve fikirler arasındaki çatışmayı algılar ve sorgular. Bu aşamada, her şeyi tenkit süzgecinden geçirerek kabul eder; gerçeği tecrübe etmeksizin, aklın çemberinden geçirmeksizin kabul etmez. Geleneksel dinî kabullerine olduğu kadar yenilerine karşı da eleştirel, tenkitçi bir tutum geliştirir. Teslimiyetçi anlayışını hemen tümüyle terk eder. O artık tüm dünyasını soru süzgecinden geçirmekle meşguldür. Tabiatıyla dinî kabulleri de bu yeni eğiliminden büyük ölçüde etkilenir. Aslında şüphelerinin ardında reddetme niyetinden çok, hakikate ulaşma arzu ve ihtiyacı yatar. Şiddetle duyduğu bu ihtiyaç nedeniyledir ki, şüphe ve tenkit süreci genç için büyük ölçüde endişe ve ıstırapla yüklüdür. Buna rağmen yeni bir hayat felsefesi oluşturma çabasında olduğu için, böyle bir yapılanmadan geçmesi genellikle kaçınılmazdır.

Nihayetinde genç, dinî gelişim açısından başlıca üç farklı tercihten birisini seçmek durumundadır. Buna göre o, ya çocukluğun geleneksel inançlarına geri döner; ya bu inançlarını yeniden düzenleyerek şuurlu yeni bir dinî yaşayışa bürünür; ya da din ile ilgili her şeye sırtını çevirerek ateist veya agnostik bir kişilik geliştirir. Ancak bu son yöneliş oldukça ender görülmektedir. Çünkü din ihtiyacı kendini en fazla bu sıkıntılı dönemde hissetmektedir. (3)

________________________
(1) Ayet şu şekilde de anlaşılmıştır: Sonra birbirlerine dönerek “(Putları yalnız ve savunmasız bıraktığımız için) asıl siz zalimsiniz” diyerek birbirlerini suçladılar.


(2) Hz.İbrahim’in kavmi, bu teklifi kabul ederek onu yakmak için büyük bir ateş hazırladılar ve eli kolu bağlı olarak ateşe attılar. İbrahim (a.s.) ise, “Bana Allah’ın sahip çıkması yeter; O ne güzel bir sahip!” diyerek Allah’a sığınıyordu.

(3) bkz. Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, ed. Hayati Hökelekli, s. 18, 31, 37-40, 56, 60-61, 257-260

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder